30 Temmuz 2007 Pazartesi

Endüstri Devrimi yada Gönüllü Kölelik

Endüstri Devrimi; emperyalist düşüncenin lideri olan avrupa ülkeleri yada beyliklerinin; sömürge edinebilecekleri doğal kaynaklarca zengin alan kalmamasının sonucunda ivmelenmiş bir sürecin sonucudur. Başta ''güneş batmayan ülke'' adını hakedecek kadar yayılmacı politika izleyip dünyanın kayda değer bir miktarını sömürge haline getirmiş olan İngiltere Krallığı olmak üzere, pek çok ülke savunma açısından kendisinden daha zayıf olan ülkeleri kontrol altına almış, doğal kaynaklarını ticari mal olarak kendi himayesinde tutmaktaydı.

Doğal kaynaklarca zengin alan azalması, sömürgecilerin birbirlerine üstünlük sağlayamaz hale gelmesi sonucunu ortaya çıkarmıştı. Sömürgecilikte geç kalmış olan Portekiz ve İspanya; bakir alanlar ararken; ‘Yeni Dünya’ adı verilen Amerika kıtasına ulaştılar.

Fransızlar, Napolyon'un Mısır’ı işgali ile antik mısır kültürü ve dokumacılık tekniklerini yeniden keşfetti. Eski Mısır’da kullanılan dokuma tezgahları, Napolyon zamanında kullanılan tezgahlardan çok daha hızlı dokuma kapasitesine sahipti, Napolyon; dönemin tanınmış mühendisi Jacquar' a bu tezgahların çalışma prensibini çözdürdü ve aynılarından çok sayıda ürettirdi. Bu gün bile Jacquar'ın adıyla anılan; jakarlı kumaş olarak adlandırılan dokuma tipini üreten tezgahlar sayesinde Fransa; Hindistan'ı sömürmekte olan İngiltere'nin kumaş tekeli konusundaki üstünlüğünü yenmiş, ve kendisi bir tekel olmuş oldu..

Hızlı üretimin sömürgecilikten daha fazla getirisi olduğunu fark eden diğer avrupa ülke ve beylikleri, sanayii konusunda, başta porselen üretimi olmak üzere ev gereçleri ve silah üretimini standartlaştırmaya başladılar. İlk bu günkü anlamda seri üretim, silah alanında olmuştur. Kapitalin hızla yön değiştirmesi, aristokratların etkisini azaltırken, burjuvaların iktidar elde etmesine de yaradı...

Bir vakitler sadece aristokratlar ve din adamlarında bulunan iktidar, burjuvazinin eline geçmeye başladı. Bundan en çok rahatsız olan kitle ise üretimle en az ilişkisi olan kilise idi. Matbaa ve dini kitapların ucuza üretilip, halk tarafından da sahip olunması kiliseyi iyice rahatsız etmeye başlamıştı.

Bu esnada; üretim içerisinde çalıştırılmak için, en azından kullanma talimatlarını okuyabilecek işçilere ihtiyaç duyuluyordu, önceleri kilise tekelinde olan eğitim de el değiştirmeye başladı. Bu gün hala kullanmakta olduğumuz temel ilk öğretim müfredatı, okur yazar olup küçük hesaplamaları yapabilecek işçiler yetiştirmek amacıyla ortaya çıkmıştır. Eğitimin farklı derecelerini belirtmek için kilisede verilen payeler bu günkü akademik sistemde de aynen uygulanmaya başlandı. Üniversite mezunlarına ‘bachelor’ yani bekar erişkin erkek, bir alanda tahsiline devam edenlere ‘master’ yani üstat ve üst düzeyde bilgi edinmişlere ‘doctor’ yani doktor denmesi, kilisenin eğitim sistemin aynen uyarlanması sonucudur.

Endüstri Devrimi; tarım ve doğal kaynaklara dayalı ekonomik sistemi çökertirken, buna paralel olarak yeni yaşam biçimleri olan insan modellerini de ortaya çıkarmıştır. Bu gün, bütün gün ışığı saatlerini bir takım iş yerlerinde geçiren, doğada yaşama şansı olmayan, yaptığı işin sonucu olarak yabancılaşma sendromuna şiddetle maruz kalan, son otuz yıl içerisinde, masa başında uzun süre oturmaktan sırt omurgasında evrim geçirmeye başlayan insan, endüstri devrimin bir sonucudur.

Bireysel özgürleşme olarak anılan bu süreç; kralların tebası olmayan ama kapitalin el değiştiren tebası olan insanların, gönüllü ve rekabetçi kölelerin ortaya çıkmasına temel olmuştur. Kendini işçi hissetmeyen ve 1 Mayıs ta eylemler nedeniyle işe geç gittiğinden yakınan ‘beyaz yakalılar’ bu sürecin doğal sonuçlarından biridir. Kanın yüceltiği krallığın yerine paranın yüceltiği yeni nesil krallıklar geçmiştir bu gün... Bütün bu sonuçlar göz önüne alındığında; bu döneme ‘endüstri darbesi’ ismi de verilebilir.

Hiç yorum yok: